Niğde ve İlçeleri Kültürel Tanıtım Sitesi
  Geçmiş Geleceğe Niğde
 

Geçmiş Geleceğe Işık Tutuyor

 
     
 

NİĞDE VE TÜRKİYE’NİN KURULUŞ TARİHİ

                                               Hikmet ESEN

 

 

Niğde, bugüne kadar ana ulaşım yollarından uzak kalmış, Birko işletmeleri ve patates tarımı dışında kendine özgü bir yerel kalkınma gösterememiş, bu nedenle de gereği kadar gelişememiş, genel görünüşüne tarihi kimliğin hakim olduğu bir Orta Anadolu şehridir. Öyle bir görünümü varki, hangi noktasından ufka doğru baksanız karşınıza tarihi saat kulesi, Alâaddin Camii ve kale çıkar. Bugüne kadar ayakta kalmış Hüdâvend Hatun Türbesi, Alâaddin Camii, Akmedrese, Sungurbey Camii gibi tarihi eserlerin çoğu Anadolu Selçukluları , İlhanlılar ve Karamanoğulları dönemine aittir.

             Evet, Anadolu tarihte bir medeniyetler beşiği olmuş, zaman zaman büyük fetihlere ve istilalara uğramış, büyük değişimler geçirmiştir. Anadolu’da tarih Hititlerle başlar; ilk kez yazıyı onlar kullanmışlardır. Bugünkü bilgilerimize göre, dünya tarihinde MÖ 4000 yıllarında Sümerler, daha sonra eski Mısırlılar ilk yazıyı kullanmışlar, bunları Anadolu izlemiştir. Avrupa’nın ilk sakinleri, Yakın Doğu’nun insanlarından binlerce yıl sonra Maden Çağına girebilmişlerdir. Bugün tarih öncesi çağlarda Anadolu sakinlerinin bir ırka değil çeşitli ırklara mensup insanlar olduğu kesin olarak anlaşılmıştır. Anadolu’da ilk çağın 25 asır sürdüğünü, halbuki bunun Mezopotamya’da 40-45 asır olduğunu tarihçiler belirtmektedir. Demekki Anadolu, medeniyetlerin hızlı gelişmesine çevre koşulları ve coğrafi konum olarak çok uygundur denebilir. Cihan medeniyetinin çevresinde oluştuğu Akdeniz’de hiçbir ülke, Anadolu’nun jeopolitik şansına sahip olmamış, bu durum da Anadolu’yu medeniyetlerin beşiği yapmış ve uzak yakın pekçok milletin ihtiraslarını çekmiştir.

             Geçmişte medeniyetlerin beşiği olmuş Anadolu’da eskiden önemli bir yerleşim yeri olarak Niğde’yi de sayabiliriz. Bütün dünya tarihinde çok önemli bir dönüm noktası olan Alpaslan ordularının Anadolu kapılarını kesin olarak Türklere açmasından sonra, Sivas-Malatya-Kayseri-Niğde hattı, köhnemiş Bizansa karşı akınların güzergahı olmuştur. Anadolu fâtihi Kutalmışoğlu Süleyman Şah komutasında Danişmendoğlu Emir Gazi Niğde’yi fethetmiştir. Herhalde bu nedenle Niğde’de, içinde Süleyman Şah’a atfedilen mezarın olduğu bir ev bulunan Şah Süleyman Mahallesi vardır. Süleyman Şah 1077’de kardeşleri Melik Mansur ve Danişmend Bey ile tüm Anadolu’yu Boğaziçine kadar fethederek başkent İznik olmak üzere Büyük Sultan Melik-Şah’ın fermanı ile çağlara damgasını vuracak Türkiye Devletini kurmuştur. Daha o zamanlar (1085 yılında) Avrupa’da Anadolu’nun adı “Turquie = Türkiye, Türk yurdu” olarak yerleşmişti.

             Bu nedenlerle, büyük tarihçilerimizin de belirttikleri gibi, Türkiye Devletinin ilk kuruluş tarihinin 1077 yılı kabul edilerek kutlanmasının daha yerinde olacağı kanaatindeyiz.  1085’e doğru Süleyman Şah, kurucusu olduğu Türkiye Devletinin birliğini tüm Anadolu’da sağlamıştı ve bu devlet, o zaman Selçuklu Büyük Türk İmparatorluğunu teşkil eden 12 büyük ülkeden biri olmuştu. Süleyman Şah Halep’e 5 kilometre uzaklıkta olan Aynü Seylem’de, Suriye ve etrafında kendi başına hareket eden  Sultan Melik Şah’ın kardeşi Tutuş ile savaşmak zorunda kaldı ve orada şehit düştü.

             O zamanlarda, Bizans elindeki milyonluk İstanbul dışında, Avrupa’da nüfusu 100 bini bulan hiç bir hristiyan şehri yoktu. Doğuda  ise milyonluk birkaç şehir dışında her ülkede birkaç tane 100 bin nüfuslu şehir vardı. Şehir ekonomisinin oluşmadığı ve henüz burjuvanın doğmadığı Avrupa’da orta sınıf yoktu; esir  ve fakir köylü ile zengin ve hâkim efendiler olmak üzere iki grup vardı. Bu yapı, Türk tarımsal ve sosyal düzeni ile Avrupa toplumları arasındaki en önemli farkı oluşturmaktaydı. Avrupa ülkelerinin nüfusları ve ekonomileri ile servetleri çok zayıftı. Avrupa’nın doğusunda Türk kavimleri, İspanya’da Endülüs Devleti Murabıtlar, Anadolu’da ve Ortadoğu’da Türkler bütün Avrupa’yı üç taraftan tutmuş bulunuyorlardı. Ticaretin anahattı, uzak doğuya doğru tüm dünya ticareti mutlak surette müslümanların elinde bulunuyordu. Bu kuşatılmışlık, Avrupa’da coğrafi keşiflerin de en önemli sebeplerinden biri olmuştur. Avrupa’nın elinde, satın alma gücünün temel maddesi olan altın kalmamıştı; 3 asırdan beri tek bir altın sikke bile kesilmemişti. Bu fakirlik haçlı seferlerinin en büyük nedeni olmuştur. 

            Siyasi nedenler yanında bu ekonomik sebeplerle Bizans, doğuda Çin’i Türklere karşı kışkırtırken, batıda bütün ikna gücünü kullanarak Avrupayı haçlı seferlerine çıkması için teşvik ederek ince bir siyaset güdüyordu. Papanın da gayretiyle haçlı seferleri işte bu şartlarda başlamıştır. Niğde’li yiğitler haçlı seferleri sırasında cesaret ve kahramanlıklarıyla temayüz etmiş ve bu sebeple de II. Kılıçaslan Niğde’ye “Pehlivanlar Yurdu” ünvanını vermiştir. Aynı hükümdar, ölümünden 7 yıl önce, 1185 yılında 11 eyaleti (eyalet valisi olarak) 11 oğluna dağıtırken Niğde de bir eyalet idi ve özellikle ünlü bir pehlivan olan oğlu Aslan Şah’a vermişti. Böylece Niğde asırlar boyunca yiğitliğiyle ün yapmıştır; hatta IV. Murat’ın meşhur Bağdat seferine katılarak destanlara konu olan namlı yiğit Genç Osman’ın da Niğde’nin Dorukırı (bugün Aksaray sınırları içinde kalan Gençosman) köyünden olduğunu tarihçiler yazmaktadır.

             Süleyman Şah’ın büyük oğlu I. Kılıçaslan küçük yaşta da olsa, Sultan Melik Şah’ın ölümünden sonra Anadolu Selçuklu Türkiye Hükümdarı olarak I.Haçlı seferinde 100 bin kişilik ilk haçlı sürüsünü tamamen, 600 bin kişilik asıl kısmını % 85 oranında yok etti. Daha sonra, Melik Şah’ın oğullarından sonuncusu olan Sultan Sancar’ın ölümüyle “Büyük Hakanlık” tacı (Anadolu Selçuklu İmparatorluğu) Türkiye’ye geçmiş, böylece “II. İmparatorluk çağı” olan Osmanılardan önce “I .İmparatorluk Çağı” 1157-1243 yılları arasında yaşanmıştır. 1243 Kösedağ bozgunu ile Türkiye, Alâeddin Keykubad  devrinde eriştiği dünyanın en güçlü devleti olma imtiyazını da kaybetmiş ve yavaş yavaş Moğol egemenliği altına girmiştir.  

            Türk devlet ve siyaset tarihi içinde, ya aynı devlet içinde kardeşler ve akrabalar arasında güç ve taht mücadelesi veya kardeş Türk devletlerinin birbirlerine karşı hakimiyet ve boy ölçüşmesi şeklinde yapılan savaşlar en yıkıcıları olmuştur. Moğol istilâsının korkunçluğundan bahsederiz, ama moğollar karşısında Türkistan’da tutunamayıp yakın doğuya inen Doğu Türk Hakanı Celâlettin Harzem-Şah, Batı Türk Hakanı ve siyasi deha olan Alâeddin Keykubad’ın teklifini kabul edip birlikte hareket etselerdi, Moğollar değil Anadolu’ya Kafkaslar ile Irak’a bile gelemezlerdi. Ama bu siyaseti anlayamayan Harzem-Şah, bir çeşit “Ankara Savaşı” olan Erzincan Yassıçemen’de Alâeddin Keykubad karşısında bozguna uğrayıp Azerbaycan’a çekildi, daha sonra da Moğollar tarafından yok edildi.

             1243 yılında çok genç ve liyakatsiz II. Keyhüsrev komutasındaki Selçuklu ordusu, Kösedağ’da sadece bir öncü birlik yenilgisiyle talihsiz bir şekilde kendiliğinden dağılmış ve Moğolların önünde hiçbir güç kalmamıştı. Bu dönemde Selçukoğullarının büyük sultanlarının arkası kesildiği ve devlet iç kargaşalıklara düştüğü için gittikçe zayıfladı. Bu zaman içinde Moğollar dünyayı fethetmişler ve böylece gözlerini  Türkiye’ye dikmişlerdi.

             En son 1278’de II.Sultan İzzeddin Keykavus’un ölümünden sonra tahtın çocuk sultanlara kalması, Türkiye’nin kendini Moğollara karşı savunamamasının nedenlerinden biri olmuştur. 1243 yılı Kösedağ bozgunundan itibaren Selçuklu Türkiye Hakanlığı, Büyük Moğol Kağanı’na tabi olarak yaşamaya başlamıştı. Moğollar, Anadolu’da otoriteyi ve devlet yapısını parçalamak ve zayıflatmak için elden geleni yaptılar. Ekonomik yönden de vergi, haraç ve hediye olarak gittikçe daha büyük tutarlar talep ediyorlar ve Anadolu’yu sömürüyorlardı. Bu yüzden 13. asrın ortalarında dünyanın en zengin ve müreffeh ülkesi olan Anadolu’nun birçok bölgesi, yüzyıl sonunda geriledi ve yoksullaştı. Hulâgu’nun 1258’lere doğru yakındoğuya gelerek İlhanlı İmparatorluğunu kurması ile Türkiye’nin kontrolü kolaylaştı ve üstündeki Moğol baskısı arttı. 

            İşte Anadolu’nun Türklerle, Horasan erenleri ile oluşan manevi dinamiği tekrar bu dönemlerde devreye girmiş, Moğolların Türkleşmesi de başlamıştır. Anadolu mutasavvıfları ve erenleri Moğollara bir başka gözle bakıyorlardı; onların toptan müslüman olup Anadolu içinde eriyeceğini çok iyi sezmişlerdi. Bu gerçeği Mevlâna açık olarak görmüş ve şöyle demiştir: “Sen Tatarlardan korkuyorsan, Tanrı’yı tanımıyorsun demektir; Ben ise onları yüz bölük sancak ile istikbal ediyorum.”

            Hülâgu’dan sonra 7. İlhan Gazan Mahmud 1295’de tahta çıkınca kesin şekilde müslüman olduğunu ilan etmiş ve böylece İlhanlıların Türk ve müslüman olmaları da hızlanmıştır. 4. İl-han Argun’un oğlu Gazan Mahmud Han tahta oturunca, (söylenişinden 25 yıl sonra) Mevlâna’nın yukarıdaki şiirini giydiği hırkaya altın ipliklerle yazdırmıştır. İşte burada Anadolu tarihi yine Niğde ile ilgi düşürüyor. Şöyle ki; Argun İlhan ile evli olan IV.Kılıç Arslan’ın kızı ve III.Keyhüsrev’in kızkardeşi Hüdâvend Selçuk Hatun, Gazan Mahmud Han’ın üvey annesi idi; onu çocukluğundan beri yetiştirmiş ve ona İslâm dinini öğretmiştir. Böylece Anadolu’da Moğol tehlikesinin sona ermesine bir başlangıç olan Gazan Mahmud Han’ı bu şekilde yetiştiren büyük Hüdâvend Selçuk Hatun, 13 Nisan 1330’da Niğde’de vefat etmiş ve bugün dahi meşhur olan “Hüdâvend Hatun Türbesi” ne gömülmüştür. Niğde’de bulunan bu türbenin harika işlemeli sarı taşlarının altında, tarihimizde böyle önemli bir rol oynamış olan ana Sultan Selçuk Hatun yatmaktadır.

             İşte böylesine önemli bir tarih kavşağında adı sıkça geçen Niğde, sürekli göç veren bir il olmaktan çıkıp geçmişine yaraşır şekilde ekonomik ve sosyal yönden bugün de lâyık olduğu kalkınmayı ve gelişmeyi göstermelidir. Bu yöndeki gayretler ve görülen gelişmeler ümidimizi artırmaktadır.

    Kaynak :

- Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, Cilt:1,2

- Mehmet Önder, Şehirden Şehire Anadolu, 2. Baskı, l997, s.376 

( B.Niğde Vakfı, NİĞDEmiz Dergisi, Ocak-1999 Sayı:11   Ankara )

 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol